Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
III. Mehmed'in oğludur. Annesinin adı bilinmeyen tek padişah budur. "Sultan Mustafa-yı Evvel", "Deli Mustafa", olarak bilinir. Kardeşinin yerine tahta geçen padişahların ilkidir. Üç ay süren ilk saltanatı ardından dört yıl boyunca çok kötü koşullarda hapis tutulmuş, Genç Osman Vak'ası'ndan sonra ikinci kez tahta
Sayfa 232 - 15- Sultan I. MustafaKitabı okudu
Kalp abdestinin muhabbeti, Allah muhabbeti iledir. Ruh temizliği, kalp temizliği ve aklın Hakk düşüncesi, insanoğlunun şerefli olmasının delili olur. Kötü sıfatların anası olan nefsi emmareden kurtulmayı istiyorsak ruh, kalp ve aklımızı Allah'a yöneltmeliyiz ki başımıza gelen insana yakışmayan anormalliklerden kurtulalım. Maddi varlık içinde yüzüp, bu saydığımız, güzellikler denen manevi hasletler yoksa o madde onun mezar toprağı gibidir. Nasıl mezar toprağı onu örtüyorsa o manasız madde de o kişinin manasını örterek maddenin kurbanı olur. Pir Seyyid Mustafa Altun
Reklam
Peygamberimiz (s.a.v.) efendimiz meczup değil, aksine son derece cazipti. Her işinde doğru olanı, Hakkı ve adaleti uygulamış, bu asil davranışlarından dolayı, halk tarafından “Muhammed’ül Emin” ünvanını almıştır. Manası: Emin olunan yer demektir. Allah’ın emir ve yasaklarını tebliğe memur olmasıyla da Allah’ın “habibullah” ı (sevgilisi) olmuştur.
İnsan bütün âlemlerin üstünde önemli ve değeri üstün bir varlıktır, çünkü Cenab-ı Zat kendi bütün arzu ettiği tecellileri insan yaratığında zuhura çıkarmayı diledi. Âlemlerin âlemi olan insan yaratığında âlemlerin, cin ve meleklerin ha- beri olmadığı özellikler vardı. Allah’ın mutlak olan vücudu maneviyesinden hâsıl olan insan, Hakkın bir minyatürü halinde göründü. Yalnız bu görüntü bütün âlemlerin kesafetleşmesi gibi, insan esmasında da görünür oldu. Bahsi geçen İnsan’ın tarifi bir inci ile misal verilmekte olup, Cenab-ı Bari’nin o inciye Celal ve heybeti ile nazar ettiği söylenir. Bir kızın erkeğe derinden, gözünü gözüne odaklayıp yahutta erkeğin kızın gözlerine gözünü kırpmadan baktığı gibi. O bakışlardan biri diğerinden fazlaca etkilenerek sevdiğinin önünde adeta heyecandan ve hicaptan erir gibi olur. Bunlar Cenab-ı Zatın insan vücudunda kendi mertebelerini ayan edip, insandan kendinin bilinip aşkını ilan etmesi, zaten misali yukarıda verdiğim gibi, Zat olanın sıfatlarda ve güzel esmalarıyla bilinip görünmesidir. Maksat insan unsuriyetinde yine zati eyilimidir ki, esma ve sıfatlar denilen Ulûhiyet bilincinin bir olan Vahdete inişidir. (Zat’a iniş) Vücud mertebesi olan Vahdetten halk ettiği insan ismine inip, İnsan’ı kendisine örtü etmesi ve maske olarak takınmasıdır. Demek ki, Celal ve heybetiyle inci denilen mertebe-i ruha tenezzül etmesiyle hâsıl ettiği fiziki bedende gizleyip, şekil gibi gördüğümüz unsurları kendi hakikati olan vücudunu yani zatını insanın dış görünümüyle gizlemiş oldu. Bir nevi tesettür, inci hakikat-i Muhammediyedir. Pir Seyyid Mustafa Altun
HAKİKATİN ŞERİATİ Allah hidayet ve inayeti üzerine bulundurduğu kulundan ikilik perdesini kaldırır. Allah’ın yolu Peygamber makamında şeriat yoludur. Bu yolun yolcularına Allah’ın emir ve yasakları vardır. Bu emir ve yasakların tebliği şeriat peygamberine verilmiştir. Ümmetlerini doğru yola iletir. Allah’ın, ilim irfaniyet evi olan peygamberlikle görevlendirilmiş bireyin kalbi, arşullahtır. Allah’ın o bireyde, sonsuz aşk ve feyzini esirgemeden mazharı aşk olan âşıklara vahdet evinin bahçesinin kapısını açık tutar. Âşıklar o kapının feyz coşkunluğundan vahdet şarabı içerler. İçtikleri görülmeyen latif bir iksirdir bu şarapla sarhoş olurlar (şaraben tahura) te-şe=tevhid şarabı. Şeriat peygamberi yasakları tebliğ etmekle görevlidir. Peygamber ayrıca velidir. Bu veliliği ile de peygamberliğinin görevini sürdürerek ayrı olarak ta, iç âleminde bulunanı şeriati ile birlikte tanıtır. Bireye iç alemindeki nurun ışığının dış şeriate yansıyıncaya kadar (için ve dışın bir olması dır); şeriat öğütleri ile birlikte, az yemek, az uyumak, az konuşmak, zikri ibadetle meşgul olmak, Allah’ı bilmek, dünyaya fazla itibar etmemek, dünyada bulunan her neyse Allah’tan fazla sevmemek eğitimini verir. Şayet bu eğitim üzerine tam yürümüşse, o velidir. Şeriat peygamberinin kalbi hem içeriyi ve hem de dışarıyı gözler( yani içerideki vahdet âlemi ve dışarıdaki kulluk olan kesret âlemini gözler)ancak gözleyen birleyen yine Allah’tır. Allah’ı bilme ve görmekliğiyle onun zuhuruyla kendinden geçer. Kendi beşeri varlığını görmeden, onu onun basariyetiyle görür görüntüye de gelirse, o zaman o bir Kâmil’dir. Pir Seyyid Mustafa Altun
HAFİ, RUH, NEFİS, KALP, SIR. Adedi beştir. Kişide hafilik hali galip gelirse o kişi şeriat ehlidir, şeriatı korur ve gözler. Ruh unsuru galip gelirse o kişi vahdet âlemini sever yani tevhidi sever. Nefis galip gelirse o kişi kalabalığı sever, kalabalıkta muhabbeti sever. Kalp hasleti galip geldiğinde o kişi celal ve cemale mazhar olur. Kalp iki yönde kendini gösterir. Biri kesret yani çokluk, diğeri vahdet yani Hakk’ın birliğidir. Kalp Hakk’ın celal ve cemal tecellilerini camidir. Bir kimsede de aynı tecelliler mevcuttur. Önemli olan bu tecellilerin ikisini de Hakk’tan bilip kimseyi suçlamamaktır. Mesela bir müritte veya mürşitte bu tecelliler olduğunda, tecellinin nereden geldiğini bilen arif yahut olgun mürit kimsede suç görmez, kimseyi zemmetmez. Her iki tecellinin de Hakk’tan olduğunu bilir ve sesini çıkarmaz. Burada şunu düşünmemiz lazımdır; celal ve cemal fiiller Hakk’ın olduğuna göre biz masumuz bizim bir suçumuz yoktur. el-Zilzal suresi 7. ve 8. ayetlerinde şöyle buyrulmaktadır: “Femen ya’mel miskâle zerretin hayren yerah. Ve men ya’mel miskâle zerretin şerren yerah.” “Her kim zerre kadar hayır işlerse hayır görür ve her kim zerre kadar şer işlerse zarar görür.” Pir Seyyid Mustafa Altun
Reklam
Varlık âlemine yolculuk, görünmeyen ölümden sonra başlar. Görünür ölümü herkes görür. Bu ölümde ölünün bir takım işlemler sonunda sonuç olarak toprağa girdiğini, o cesedi tedbir ve tenvir eden ruhun aslına döneceği, cesette işlediği amel durumuna göre yerini bulacağını, ayetler bilimiyle anlamaktayız. O ruhun amellere göre durumunun belirlendiği yer ise bizce meçhul olup görememekteyiz. Bu ölümün dış açıdan görünümüdür. Bir de kulların aciz kalıp akıllarının eremediği sonsuzluk var ki, biraz önceki izdırari ölüm diye bahse konu olan ölümün dışında olan ve adına “Ölmezden evvel ölüm” denilen ebedi diriliktir. Bu anlamdaki ölüm, ölmeden yaradana kavuşmaktır. İşte buna “ebedi dirilik” adı verilir. Bu ölüme hazırlık olarak evvela dışımızı temizleriz. Çünkü dışımız temiz olmadan, gerçek diriliğin manevi kutsiyeti bizi kabul etmez. Çünkü bu ölüm varlıkla var olmaktır. Evvela gusül abdesti ve sonra da namaz abdesti alacağız. Bu, iç temizliğinin temizliğine bir ilk eşiktir. İçin dışı kabullenişidir. Pir Seyyid Mustafa Altun
Tahkik önder olan mürşidi kâmildir. Tahkik olan insandan inancın ne olduğunun, namazın ne olduğunun, orucun ne olduğunun esasını öğrenip yaşadığımızda, işte o zaman nereye gideceğimizi, nereye layık bir yaratılışta olduğumuzu biliriz. Yapılan ibadetler o zaman bize faide teşkil eder. İbadet ve inanmakla oraya vasıl olunmaz dememdeki maksat bu idi. Cenabı Allah kimsenin ibadet ve taatlerine bakmaz, kalp ve niyetlerine bakar. Yapılan ibadette gaye var mı, yok mu? İşte ona bakar. Yapılan ibadette bir gaye olmayacak. Gayesiz ibadet makbuldür. İbadetinde cennete kavuşmak veya cehennem korkusu varsa, inancında da böylesi düşünceler varsa o ibadet ibadet olmaktan çıkar. Yapılan tüm ibadet ve inançlar da asla gaye ve beklenti olmayacak. Kadiri tarikatının kurucusu, evladı Resul olan Abdulkadir Geylani k.s. hazretleri, cenabı Allah’a münacaatında şöyle buyuruyor: Ey yüce varlık sana beni yaklaştıracak olan hangi ibadet makbuldür? Cenabı Allah’tan cevap: “Bana seni yaklaştıracak olan, benliğinden sıyrıldığın andır.” İşte Allah’a vasıl olmamız için, işlerimizde, ibadetlerimizde gaye edinmeyeceğiz. Gönlümüzde Allah’tan başka bir şey olmayacak. Kâinatın güneşi, yaratılmışların en üstünü ve faziletli olanı, derecesi bütün peygamberlerden üstün, Hakk’ın tüm tecellilerine mazhar olmuş ve şefaat izni verilmiş olan Hz. Muhammed s.a.s. dahi hiç bir şekilde mütevazilik olgusunu elden bırakmadan kulluğu ile iftihar ederek görevine devam etmişlerdir. “ene beşerün mislüküm” Ben de sizin gibi bir beşerim buyurmuşlardır. Pir Seyyid Mustafa Altun
Allah, her yaratığını istidadı yönünden doğru yol üzere yaratmıştır. Bilahare onları yine kendi terbiye sistemiyle terbiye ederek işte bu sizin sırat-el müstakiminiz doğru yoldur buyurdu. Yani her yaratılanın istidadındaki yaratılmışların hepsine kendi hakkını verdi demektir. Kim hangi istidat üzere yaratılmışsa o istidat üzere haşredilecektir.
23 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.