Tahkik önder olan mürşidi kâmildir. Tahkik olan insandan inancın ne olduğunun, namazın ne olduğunun, orucun ne olduğunun esasını öğrenip yaşadığımızda, işte o zaman nereye gideceğimizi, nereye layık bir yaratılışta olduğumuzu biliriz. Yapılan ibadetler o zaman bize faide teşkil eder. İbadet ve inanmakla oraya vasıl olunmaz dememdeki maksat bu idi. Cenabı Allah kimsenin ibadet ve taatlerine bakmaz, kalp ve niyetlerine bakar. Yapılan ibadette gaye var mı, yok mu? İşte ona bakar. Yapılan ibadette bir gaye olmayacak. Gayesiz ibadet makbuldür. İbadetinde cennete kavuşmak veya cehennem korkusu varsa, inancında da böylesi düşünceler varsa o ibadet ibadet olmaktan çıkar. Yapılan tüm ibadet ve inançlar da asla gaye ve beklenti olmayacak. Kadiri tarikatının kurucusu, evladı Resul olan Abdulkadir Geylani k.s. hazretleri, cenabı Allah’a münacaatında şöyle buyuruyor:
Ey yüce varlık sana beni yaklaştıracak olan hangi ibadet makbuldür? Cenabı Allah’tan cevap:
“Bana seni yaklaştıracak olan, benliğinden sıyrıldığın andır.” İşte Allah’a vasıl olmamız için, işlerimizde, ibadetlerimizde gaye edinmeyeceğiz. Gönlümüzde Allah’tan başka bir şey olmayacak. Kâinatın güneşi, yaratılmışların en üstünü ve faziletli olanı, derecesi bütün peygamberlerden üstün, Hakk’ın tüm tecellilerine mazhar olmuş ve şefaat izni verilmiş olan Hz. Muhammed s.a.s. dahi hiç bir şekilde mütevazilik olgusunu elden bırakmadan kulluğu ile iftihar ederek görevine devam etmişlerdir. “ene beşerün mislüküm” Ben de sizin gibi bir beşerim buyurmuşlardır.
Pir Seyyid Mustafa Altun